Sanırım en kısa makalem olacak bu yazımda zihin felsefesinin tartışıldığı çevrimiçi platformlarda sıkça karşılaştığım bir safsataya değinmek istiyorum. Bu, John Heil’in [1] ifadesiyle şöyle aktarılabilir:
“…maddi nesneler uzaysaldır; uzayda bir bölgede bulunurlar ve başka nesneleri bu bölgeye dahil etmezler; belirli bir şekilleri ve uzaysal boyutları mevcuttur. Görünen o ki zihinsel nesneler -düşünceler ve duyumsamalar- uzaysal-olmayan kategorisindedir. Bir Whopper istemenin boyutu ve şekli olabilir mi? Texas’a dair bir santimetre uzunluğunda bir düşünceniz olabilir mi? Bu tür soruların hiçbir anlamı olmadığı aşikardır.”(s.49)
Anlaşılacağı üzere, zihin durumlarının bazı maddi özellikleri göstermemelerinden ötürü fizikalizmin (her şeyin temelinde fiziksel olgular olduğunu savunan metafizik görüş) yanlış olduğunu savunmak bu kısa makalenin konusu olacaktır.
Hemen cevaba geçelim: zihin durumlarının temelinde fiziksel olgular olması bütün fiziksel nesneler ile aynı nitelikleri taşıyacakları anlamına gelmez. Bu açıkça bütün fiziksel fenomenlerin aynı nitelikleri taşıması gerektiğine yönelik hatalı bir öncülden meydana gelen yanlış bir sonuçtur. Bu mantık hatasını argümantatif olarak ifade etmek gerekirse:
Ayılar bir memeli türüdür
Ayıların kürkü vardır
İnsanlar bir memeli türüdür
C: İnsanların kürkü vardır
Benzer şekilde bazı fiziksel fenomenlerin kütleleri varken fotonların; sabit konumları varken elektronların bu niteliği yoktur.
Buradaki safsatanın nedenine gelecek olursak, sanırım maddi niteliklerin fiziksel nitelikleri tamamen kapsadığı yönünde yanlış bir fikirden kaynaklanmakta. Bu hatanın, kuvvet, hız, oksidasyon, spin ve yer çekimi gibi maddi bir niteliği olmayan fiziksel olguların varlığında nasıl ortaya çıktığını anlamak güç olsa da sanırım zihin-beden özdeşliğinin yanlış yorumlanmasından meydana gelmiştir. Zira zihin durumlarının beyin durumları ile aynı şey olduğunu söylemek ilk bakışta zihnin maddeden oluştuğu idda etmek anlamına geliyor gibi görünebilir. Bunu klişe bir örnekle izah edelim: somatoduysal sistemin bir parçası olan C- liflerinin ateşlenmesinin fiziksel acı deneyimi ile ilişkilendirilmiştir. Bu bağlamda, fenomenal bir durum olan acının C-lifleri ile aynı şey olduğu, uzayda konumunun bulunabileceği ve tamamen maddi süreçlerle açıklanabileceği gibi yanlış bir kanıya varılabilir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken nokta C- liflerinin de dahil olduğu bir süreç ile acı deneyiminin ortaya çıktığıdır. İşte bu sürecin acı deneyimi ile tamamen aynı şey olduğu iddiası zihin-beden özdeşçiliğinin asıl iddiasıdır, C- liflerinin acı ile aynı şey olduğu değil.

Bu anlattıklarım bazı okurlara Gilbert Ryle’ın Makinedeki Hayalet metaforunu hatırlatabilir ve bu makale bağlamında (her ne kadar hedefi kartezyen düalizm olsa da) faydalı olabilecek bir örnektir. Bunu bir analoji ile şöyle izah edelim: bir kahve firmasında çalıştığınızı ve yeni model bir ekspresso makinesini bir müşterinize pazarlamaya çalıştığınızı farz edin. Müşteriye makinanın haznesini, üstündeki düğmelerin ne işe yaradığını, elektrik tüketim miktarını, kahve üretme hızını ve fiyatını anlattınız. Şimdi müşterinin sizden bir ekspresso makinası tanıtmanızı istediğini fakat sizin tanıttıklarınızın bir ekspresso makinesi olmadığını söylediğini varsayın. Müşteri kendisini şu şekilde açıklayabilir: “bana tanıttığınız düğmelerin hiç biri bir ekspresso yapamaz, zira düğmeler kahve üretemezler. Benzer şekilde, bana içi boş ve su ekleyebileceğim bir hazne gösterdiniz. Fakat ben su depolamak değil sadece espresso yapmak istiyorum”. Burada müşteriniz espresso makinesinin bağımsız bir varlık olduğunu varsayarak, Ryle’ın tabiriyle, bir kategori hatası yapmıştır.
Tabii 1949 yılında yayımlanan The Concept of Mind [2] kitabındaki orijinal akıl yürütme bu makalenin bağlamından biraz farklı bir yere sapar. Ryle, zihnin sanki farklı kategoriden bir nesneymiş gibi algılandığını ve bu durumun Descartes’in akıl yürütmesini takip eden felsefeciler tarafından zihni doğa üstü nitelikler ile ilişkilendirmeye vardığını söyler (bilin bakalım Daniel Dennett kimin öğrencisiydi). Zira kartezyen geleneğin takipçileri doğayı incelerlerken zihin kavramına karşılık gelen herhangi bir nesne bulamamış (espresso makinesini pazarlamaya çalıştığınız müşteriniz gibi) ve zihnin doğal nitelikleri olmayan bir töz olduğuna inanmışlardır.

Bana öyle görünüyor ki zihin durumlarına maddi nitelikler yükleme safsatası da benzer bir kategori hatası içerir. Zihnin fizikalist görüşle uyumlu olduğunu iddiası kişiyi hemen beyni araştırmaya yönlendirir. Korteksin bölgelerini ve zihin durumlarıyla arasındaki ilişkiyi inceleyen kişinin gözüne ilk batan şey bu iki şeyin metafiziksel farklılıklarıdır. Birinin uzay-zamanda konumu, ağırlığı; rengi ve kokusu varken diğerinin bu nitelikleri barındırdığını düşünmek bile gülünçtür. Dolayısı ile zihin ve beyin özdeş olamaz gibi görünür. Fakat burada kişi zihni beyinde bir yerde ararken en başında cevaba giden yolu kaybetmiştir. Zira bir yerde olmak maddesel bir niteliktir ve zihnin beyin durumlarıyla, daha doğrusu nörolojik süreçlerle aynı olduğunu savunan fizikalist için verilecek tek cevap: beyin süreçlerinin temelinde fiziksel olgular olmasına rağmen maddeden oluşmadıklarıdır. Zira bir süreç ile nesne farklı kategorilerdedir. Tekrar örneklendirmek gerekirse, kütleçekiminin, elektromanyetizmanın, dalga fonskiyonlarının ve entropinin kaç kilo ve nerede olduğunu sormak ile zihnin beyinde nerede olduğunu sormak ve maddi niteliklerini araştırmak hedefi eşit derecede ıskalar.
Kaynaklar
[1] Heil, J. (2020). Zihin Felsefesi Çağdaş Bir Giriş. Çeviren: Seda Akbıyık ve Merve Bilgili, İstanbul: Küre Yayınları.
[2] Ryle, G. (1949). The concept of mind. Barnes & Noble.