Zihin felsefesindeki temel fizikalist görüşlerden biri olan işlevselciliğin belkemiği olan çoklu gerçekleştirilebilik: nesnelerin fiziksel değil işlevsel tanımları oldugunu ifade eder. Örneğin son derece farklı fiziksel yapılara sahip olan sürüngenlerin, primatların ve yumuşakçıların kalpleri olduğunu söylerken, belirli bir kaç işlevi (oksijenli kanı vucüdün farklı bölgelerine ulaştırmak, hormon ve besin dolaşımını sağlamak vs.) karşılayan biyolojik bir organa sahip olduklarını ifade ederiz. Bu bağlamda bir kalp, çoklu gerçekleşebilen; yani farklı fiziksel durumlarda var olabilen işlevsel bir tanımı karşılayan şeydir.

Fakat Lawerance A. Shapiro 2000 yılında yayımladığı Multiple Realizations [1] (Çoklu Gerçekleştirmeler) makalesinde çoklu gerçekleştirilebilirliğin yeterince incelikle kavramsallaştırılmasının ve empirik sorgulamalara yeterince tabi olmadığını belirtir.
“Filozoflar çoklu gerçekleştirilebilirliği kolayca kabul etmelerine rağmen, bu kesin bir tez değildir. Gerçekten de, bildiğim kadarıyla, hiçbir filozof şu cümleyi tamamlamaya çalışmamıştır: “N ve M, T’nin yalnızca ve yalnızca olduğunda …. çoklu gerçekleşmeleridir” (s. 636). Bu iddia belki tuhaf görünebilir. Zira günümüzde zihin felsefesi ile ilgili giriş materyallerinde işlevselciliğe ayrılan bölümlerin büyük oranda kavramsallaştırmaya ayrıldığı görülür. Fakat çoklu gerçekleştirilebilirliğin ilk 20 senesinden sonra bu makalenin yazıldığını görmemiz gerekir.
Shapironun ilk hedefi işevselciliğin bel kemiği olan işlevsel izomorfizm kavramıdır. Her ne kadar çağdaş literatürde bu kavram hakkında fikir ayrılıkları olsa da, Putnam’a [2] göre farklı sistemlerde aynı işlevselliği sağlayan ilişkili durumlar varsa o sistemler işlevsel izomorfiktir. Örneğin bir yarayı kapatmak için dağlamak ve dikiş; bir sıvıyı saklamak için termometre ve külah; yazı yazmak için tebeşir ve metal bir çiviyi kullanmak aynı işlevi sağlayacağından Putnam’ın tanımına uyarlar. Bu örneklerdeki absürtlük kasıtlıdır zira Putnam’ın işlevsel izomorfizm konusunda muhaffazakarlıktan oldukça uzak duruşunu yansıtır.
Shapiro’nun asıl eleştirisi burada bir olguya dikkat çekerek başlar: Putnam’ın ortaya koyduğu şekliyle işlevsel izomorfizm a priori ve bilimsel bir iddiadır. Yani bilimsel metot ile delillendirilebilecek, iddianın konusu olan nesneler üzerinde gözlemsel araştırmalar yaparak kanıya varabileceğimiz bir olguymuş gibi görünür. Fakat aslında olan şey çoklu izomorfizmin oldukça spesifik tanımlar üzerinden ilerlemesi ve, deyim yerindeyse, kendini zorla dünyaya uydurmasıdır. İşlevselci sadece kendi tanımları üzerinden ilerleyerek fizikalist bir iddiada bulunmuş, fakat bu gözlemlenebilmesi gereken olgular hakkında empirik bir argüman sunma konusunda sınıfta kalmıştır.
Hem tekerlekler ve dişlilerden yapılan eski bilgisayarların hem modern bilgisayarların matematiksel işlemler yapabileceğini biliyoruz. Fakat burada çoklu “gerçekleşen” şey tam olarak nedir? Zira iki nesnede de hesaplama farklı nesneler aracılığı ile yürütülür. Bu bağlamda, bu bilgisayarların işlevsel olarak izomorfik oldugunu söylerken asıl hesaplamanın bir program tarafından gerçekleştirildiğini unutup bir hata yaparız. Zira elektronik devrelerle yapılan bir bilgisayara yüklenmş bir program ile tekerlekler ve sopalardan oluşan bir bilgisayarın birbirlerinin çoklu gerçekleştirilmeleri oldugunu söylemek için bir delil sunmuş olmayız. Benzer şekilde, Shapiro bir fare kapanının ve kağıtlar üzerine yazılan sembolik notların da işlevsel izomorfizm gösterebileceğine işaret ederek bu kavramın absürt esnekliğine vurgu yapar. Örneğin, farenin yakalandığı anı “C” ve tuzaktan çıkarıldığı anı “D” gibi sembolik harflerle ifade edebiliriz. Aynı şeyin bir fare kapanı tarafından farklı yollarla (sert bir kapanma sesi vs.) gerçekleştirilebileceğini düşündüğümüzde karşımıza bir işlevsel olarak, en azından Putnam’ın tanımına göre, iki nesne çıkar. İkisi de bir farenin yakalanmasını ve çıkarılmasını bir şekilde ifade etme işlevine sahiptir. Fakat sanıyorum ki bazı ortak işlevleri sağlamalarının bir fare kapanı ile üstünde sembolik harflerin yazdığı bir grup kağıdı aynı işlevsel kategoriye koymak için yeterli olmadığı açıkça görülebilir.
Anlaşılacağı üzere, mevzubahis aşırı soyutlama yoluyla iki sistemin bazı işlevleri arasında ilişkiler kurup o sistemlerin aynı tüden şeyin çoklu gerkeçleşmesi odugunu varsaymaktır. Bu tüden bir soyutlama nesnelerin fiziksel işleyişleri arasındaki fiziksel ilişkileri tamamen yok sayıp kavramsal olarak mümkün ama bilimsel olarak absürt bir tablo ortaya koyar. Bir satranç karesi boyutundaki kağıtların üzerine satranç taşlarının isimlerini yazarak satranç oynayabiliriz. Bu kağıtlar, Shapironun da belirttiği üzere, fildişinden profesyonel satranç taşları kadar işevseldirler. Fakat bir fare kapanının bazı işlevlerini taklit ederek onunla işlevsel olarak aynı kategoriden kağıt parçaları yaratamayız, zira kağıtlar fare yakalayamazlar.
Kanımca Shapironun iddiaları soyutlama kavramının üzerinde fazla durarak ortaya koyabileceği daha güçlü reddiyeleri kaçırır ve malumun ilanının ötesine gidemez. Akıl yürütebilen her özne şeylerin aralarında sonsuz sayıda işlevsel özdeşlik olduğunu kavrayabilir. Örneğin salyangozlar ve jüpiter içinde biraz su barındırmaları bağlamında; sahiller ve pervaneler rüzgarı etkileyebilmeleri bağlamında işlevsel izomorfizm gösterebilirler. Fakat bu durum aynı türün çoklu gerçekleştirimleri oldugu anlamına gelmez. Burada Shapironun tam olarak neyi ilginç bulduğunu kavramak benim için zor.
Bunların yerine, Shapironun bilinçsizce ortaya koyduğu daha ilginç bir şey olduğunu düşünüyorum: bir türün işlevsel tanımlarının keyfii olduğu. Düşünelim, farklı fiziksel yapılara sahip olmalarına rağmen bir insanın, sineğin, ahtapotun ve yılanın gözlere sahip olduklarını biliriz. Zira bu yapıların hepsi görme duyusunu sağlayan organlardır. Fakat bir gözün neden görme duyusunu sağlayan organ olarak tanımlanması gerektiği meselesi aynı oranda net değildir. Göz için yapılabilecek sınırsız işlevsel tanım içerisinden insan sağ duyusunu en yüksek düzeyde tatmin edenin seçilmesi dışında pek bir sebep yok gibi görünüyor.
Örneğin bir gözün işlevsel tanımı neden:
– Işığı toplayan ve görüntü oluşturan bir sensör,
– en az bir merceğe sahip görsel algı aygıtı,
– orbital kemik içerisindeki duyu organı,
– elektrokimyasal sinyaller üreten bir optik alıcı olmasın.
Tabii bunun ötesinde konuşulması gereken başka ayrıntılar da vardır. Örneğin görme duyusu bilinçli bir zihin durumu olarak tanımlandığında göze sahip olduğunu düşündüğümüz pek çok canlı (örneğin sinekler) resimden çıkıyor gibi görünüyor. Benzer bir akıl yürütmeyi çoklu gerçekleştirilebildiği söylenen bütün nesnelere uygulayabileceğimize dikakt edin. Öyle görünüyor ki işlevselciliğin çoklu gerçekleştirilebilirlik iddiası dünyanın fiziksel işleyişi hakkında iddialarda bulunurken insan sağduyusunu en çok tatmin eden işlevsel tanımlar üzerinden ilerliyor ve herhangi bir gözlemsel argüman sunmuyor.
Kaynakça
[1] Shapiro, Lawrence A. (2000). Multiple realizations. Journal of Philosophy 97 (12):635-654.
[2] Putnam, H. (1980). Philosophy and our mental life. In The Language and Thought Series (pp. 134-143). Harvard University Press.