Epifenomenal Zihin Sadece bir İhtimal

Günümüzde kartezyen ikiciliğin evrensel olarak reddedildiğini söylemek mümkün. Bunun sebebinin fiziksel süreçler ve özne ilişkisininin, kavramsal zeminiyle ilgili felsefi ve empirik zemini ile ilgili bilimsel gelişmeler olduğu açıktır. Tabii bütün bunlar hala yanlışlanmaya açıktır olsa da, örneğin, zihin-beden etkileşiminin maddi nedenselliği (her şeyin maddi bir sebep-sonuç ilişkisi ile gerçekleştiği ve gayri maddi-maddi etkileşiminin mümkün olmadığı tezi) ihlal ettiğini iddia etmek, elimizdeki felsefi ve bilimsel literatür göz önüne alındığında, en iyi ihtimalle absürttür. Fakat bu gibi örneklerin Descartes’in öğretisinin çağdaş karşılıklarını engellemez. Zira elimizdeki literatüre “sızan” ve onunla uyumlu olmaya çalışan epifenomalcilik gibi görüşler çok geniş olmasalar da bazı felsefi çevrelerce kabul görmektedir. Bu makalemde bu görüşü ve ona karşı geliştirilmiş bazı argümanları ve neden pek itibarlı görülmediğini tartışacağım.

Epifenomalicilik  

Modern psikoloji tarihindeki ilk geniş çaplı felsefi tartışmalardan biri Zenon Pylyshyn (evet, ismi Yunan Zenon’dan geliyor) ve Stephen Kosslyn [1] arasında zihinsel imgelerin mekansal niteliği üzerine gerçekleşmiştir. Zihnimizde canlandırdığımız görüntülerin analog, yani haritalar gibi mekansal nitelikleri olduğunu düşünen Kosslyn, bunu göstermek için psikoloji tarihindeki popüler deneylerden birini gerçekleştirdi. Katılımcılarından aşağıdaki figürdeki gemiyi zihinlerinde canlandırıp geminin spesifik bir noktasına odaklanmalarını isteyen Kosslyn, ardından katılımcıların geminin başka bir yerine odaklanmalarını istemiş ve bu konuda başarılı olan önlerindeki “true” butonuna basmışlardır. Örneğin, önce geminin motoruna odaklanan bir katılımcı ikinci etapta geminin çapasına odaklanabilmişse başarılı olmuş sayılır. 

Görüldüğü üzere, imgelenmesi istenilen geminin parçaları arasında mesafe vardır. Örneğin çapa, motora kabine (en üstteki direksiyonun bulunduğu kontrol odası) olduğundan daha uzaktır. Bu nitelikler, Kosslyn’e göre sadece resme baktığınız anla sınırlı değildir ve onu imgelediğinizde de  korunur. Yani, katılımcıların ilk odaklandıkları parçadan ikinciye geçişleri parçaların arasındaki mesafeye göre değişmelidir, ki sonuçlar bunu desteklemiştir. 

Bu çalışmanın akademide uyandırdığı yankıdan haberi olan Pylyshyn ise Kosslyn’in çalışmalarının zihinsel imgelerin mekansal özellikleri olduğunu gösterirken kritik bir noktayı atladığını öne sürer. Pylyshyn’a göre zihin kavramsal bir makinedir: semboller ve kavramlarla işlemlediğinden önermesel bir tasarıma sahiptir. Örneğin, Kossly’nin çalışmasındaki gemi tasvirinin asıl imgelem şekli Pylyshyn’a göre aşağıdaki gibidir [2]:

Figürden anlaşılacağı üzere, parçaların aralarındaki “mesafe” Kosslyn’in önerdiği gibi fiziksel değil, kavramsaldır. Bu, çalışmadaki sonuçları açıklamasının yanı sıra bariz bir soruyu meydana getirir: zihin durumları kavramsal ise zihnimizdeki deneyimlediğimiz resimsel imgeler nedir? Psylsyn’e göre bu imgelerin varlıkları zihnin işlemleme mekanikleri açıklama konusunda bize herhangi bir bilgi sağlamayan epifenomenlerdir. Yani, zihin aslında kavramsal nesneler ile düşünürken bu süreci takip eden resimsel yan ürünler beliriverir. Bu, bireyin işlenen nesne üzerinde akıl yürütmesini güçlendirebilecek bir bilişsel avantaj sağlasa da akıl yürütmenin kendisi kavramsal olduğundan direkt etkilerinden söz edilemez. 

Bu kavramı anlamak için, bu konuda yazan herkesin yaptığı gibi, bazı örnekler vermek yararlı olacaktır: kumlu bir zemin üzerinde yürüyen bir kedinin arkasında bıraktığı izleri hayal edin. Bu izler kedilerin, feline direct registering olarak bilinen, arka patilerinin ön patilerinin bastığı yere basarak ilerlemelerinden dolayı özel bir örüntüye sahiptir. Anlaşılacağı üzere, bu izlerin kendisi yürüme davranışına katılmaz zira anatomik bir etkileri yoktur; onlar, anatomik olaylar sonucu oluşmuş ve fenomenin kendisine katkıda bulunmayan yan ürünler, yani, epifenomenlerdir.  

Zihin ve epifenomalcilik

Şimdi felsefeye geri dönelim. Maddi nedenselliğin doğru olduğuna dair hakedilmiş fikir birliğinin üstesinden gelemeyen düşünürlerden bahsetmiştik. Bu kimseler çağdaş literatürle uyumlu gibi görünen, zihin durumlarının salt epifenomenler olduğu görüşünü ortaya koymuştur. Bu pek çok açıdan kartezyen düalizmin eksiklerini kapatması bağlamında Descartes’in etkisinin zihin felsefesinde uzun yıllar sonunda dirilmesi olarak görülebilir. Zira epifenomenalci, maddi nedensellik ve termodinamik yasaları ile hiç uğraşmak zorunda değildir, çünkü epifenomenler olan zihin durumlarının fiziksel dünyayla etkileşimde olduğu en başından reddedilmiştir. Bu, verdiğim kedi örneği göz önüne alındığında belki biraz karışık görünebilir. Zira pati izleri yürüme davranışının işleyişine etkide bulunmasa da tamamen fiziksel süreçlerle açıklanabilir ve dünya ile maddi neden-sonuç ilişkisi içindedir. Fakat epifenomalciye göre zihin durumları bunlardan da münezzehtir çünkü fiziksel hiç bir sürece katılmazlar. 

İlk bakışta kavraması biraz güç olabilen bu anlatıyı yine bir örnek ile izah edelim. Canınızın tatlı bir şeyler çektiğini, ardından mutfağınızdaki çekmecede bir çikolata olduğunu hatırladığınızı farz edin. Çikolatayı almak için mutfağınıza gidiyor, çekmecenizi açıyor, çikolatayı alıyor ve yiyorsunuz. Bütün bu süreci zihin durumları ile ilişkilendirmek epey kolaydır ve eylemin tamamını böylece açıklıyabiliriz. Açlık deneyimlenmiş, bir nesnenin konumu imgelenmiş, o konuma yürüme düşüncesi ve eylemi gerçekleşmiş, son olarak öğrenilmiş beden hareketleri ile çikolata tüketilmiştir. Durum buyken zihin durumlarının fizyolojik bedensel hareletler ile  nedensel ilişkileri çok açık gibi görünüyor, zira en başında açlık tecrübe etmeseydiniz mutfağınıza yürüme zahmetini hiç çekmezdiniz. Fakat epifenomalci için bu açıklamada atlanan bir nokta vardır: zihin durumlarının nedensel etkileri olmadan da bütün bu süreç tamamen fizyolojik hareketlerle açıklanabilir. Gelin bir deneyelim: kan şekerinin düşmesi ile hipotalamus uyarılmış ve bir sinyal üretmiş, bu sinyal beyin tarafından işlendikten sonra motor kortekse ile yürüme eylemi sağlanmış, çikolata alındıktan sonra ağız, çene, dudak ve yanak kaslarının koordine çalışması ile çikolata tüketilmiş ve bütün bu süreci takiben beyin serotonin gibi nörotransmiterleri salgılamıştır. Öyle görünüyor ki bütün bu eylemde zihin durumlarının fizyolojik süreçlerle etkileşimine hiç gerek yoktur. Fakat yine de onları tecrübe ederiz çünkü fizyolojik süreçleri takiben bir yan ürün olarak ortaya çıkarlar. Epifenomenal anlatıya göre olan tam olarak budur. 

T1, T2, ve T3 anında üç maddi duruma eşlik eden üç bilinç durumu vardır ve bütün bilinç durumları maddi durumların sonuçları olmak ile sınırlıdır. Bu nedensellik tek yönlü olduğundan maddi nedenselliği ihlal etmeyip etliğe sütlüğe bulaşmayan bir görüş oluverir.

Olasılık ve hakikat

Bütün bu anlatılanlardan sonra sorulması gereken soru başlangıçtaki ile aynıdır: neden epifenomenalizmin doğru olduğunu düşünelim? Bu problem epifenomenalizmi destekleyen literatürün genel karakteristiği olan, bu görüşün sadece doğru olabileceği ihtimalinin değerlendirmesinden kaynaklanmakta. Bu, zihin felsefesindeki diğer görüşlerle karşılaştırdığımızda epifenomenalizmin duruşunun zayıflığını (hatta genel olarak bütün felsefe literatürü ile kıyasladığımızda) ortaya koyuyor. Örneğin, zihin durumlarının tamamen fiziksel olgularla açıklanabileceğini savunan eliminatif materyalizmin önermelerini inceleyelim. Bütün olguların temelinde fiziksel gerçekler olduğu için zihinsel süreçlerin de fiziksel durumlara indirgenebileceği ya da abiyogenez ve biyolojik evrim süreçlerince maddenin organize olup fizyolojik süreçlerle açıklanamayacak olgular ortaya çıkaramayacağı gibi akıl yürütmeler bize bu görüşün neden doğru olduğu hakkında argümanlar sağlar (şimdilik bu iddiaların doğruluğunu bir kenara bırakalım). Aynı duruş, çoklu gerçekleştirilebilirlik olgusuna dikkat çekerek zihin durumlarını işlevsel tanımları olduğunu öneren işlevselcilik için de söylenebilir. Kısaca değinmek gerekirse çoklu gerçekleştirilebilirlik: oldukça farklı maddi yapılardan aynı fenomenin ortaya çıkmasını işaret ederek (örneğin bir sineğin, insanın ve keçinin son derece farklı anatomik yapıları olmalarına rağmen gözleri; farklı nörofizyolojik durumlara sahip olan insanların aynı duyguları vardır. Çünkü bunlar belli bir işlevi karşılayan fenomenler olarak o şey olurlar, spesifik bir maddi organizasyona sahip oldukları için değil), zihin durumlarının maddi değil işlevsel tanımları olduğunu ortaya koyar. Fakat benzer bir akıl yürütmeyi epifenomenalcilik için sağlamak oldukça zordur. Zira bu görüş davranışsal süreçlere eşlik eden zihin durumlarının nedensel etkinlikleri olmadan da açıklanabileceği ihtimali ile sınırlı kalır. Yani, maddi nedensellik argümanı doğrudur öncülünden zihnin epifenomenal olduğu sonucu arasında devasa bir entelektüel boşluk bırakır. Bu bağlamda, maddi nedensellik argümanı ile uyumlu ve çok daha güçlü olan eliminatif materyalizmi, işlevselciliği, davranışçılığı, hatta Dennett’in yönelimselciliğini kabul etmememiz için epifenomenalizmin bize ne sunduğu tam olarak net değildir. 

Kaynaklar

[1] Kosslyn, S.M. (1973). Scanning visual images: Some structural implications. Perception & Psychophysics, 74, 90-94.

[2] Kosslyn, S. M. (1995). Mental imagery. In S. M. Kosslyn & D. N. Osherson (Eds.), An invitation to cognitive science (2nd ed., Vol. 2, pp. 267–296). MIT Press.