Şu anki popülerliklerinin aksine, yaklaşık 20 sene önce zihin felsefesindeki fizikalist görüşler itibarsız görülüyordu. Postmodernizmin etkisinden hâlâ çıkamayan Batı fikir dünyası, deyim yerindeyse, fizikalist argümanlara karşı ellerinde ne varsa kullanmaya başladılar. Durum böyle olunca pek incelikli düşünülmemiş argümanların da söz konusu olacağı aşikâr olsa da, bazıları vardır ki popülaritelerine eşlik eden temel kavramsallaştırma hataları oldukça tuhaf ve tutarsız görünmektedir. Bu yazımda bu argümanlardan biri olan bilgi argümanına, eleştirileri ile birlikte değineceğim. Okurun Mary’nin Odası (Mary’s Room) düşünce deneyi yoluyla tanışıklığı…
Kategori: <span>Genel Zihin Felsefesi</span>
Kimilerine göre fenomenal bilincin indirgenemezliğini sarsılmaz bir şekilde göstermeyi başaran, kimilerine göre ise zihin felsefesine yeni bir kafa karışıklığı dışında hiç bir şey kazandırmayan, 1974 tarihli ”What its like to be a bat” makalesi [1], yayımlandığı günden bu yana gündemdeki yerini şöyle veya böyle korumakta. Bu makalede Nagel, fizikalizmin epistemolojik sınırlarını göstermek için olgu türleri arasında bir ayrım yapar. Ona göre, bilimin nesnesi olan ve tüm özneler tarafından aynı şekilde algılanabilen olgular “objektif” olgulardır. Bu tür olgular, herkesin bilgi sahibi…
Descartes’ın Meditasyonlar [1] kitabında tartıştığı ontolojisine göre evrende üç adet töz vardır: madde, zihin ve tanrı. Bu ayrımın başlıca sebebi tanrının indirgenememesi ve bu tözlerin farklı niteliksel doğaları olmasıdır. Düşünelim, bir hacime, kütleye; uzunluğa, yüksekliğe ve derinliğe sahip maddi nesneler, fenomenal düzeydeki durumlarla (inançlar, arzular, duygular vb.) bu nitelikleri paylaşırlar mı? Fizikalist düşüncenin geliştiği çağımızda bu soruya yönelik uzun tartışmalar yürütülebilse de Descartes’in yaşadığı 17.yy’da zihin durumlarının uzayda bir yer kapladığını idda etmek en iyi ihtimalle kişiyi bir alay konusu…
İndirgeme kavramının farklı alanların azizliğine uğradığını söylemek mümkün. Örneğin modern ve çağdaş sanatta, Kandel’in [1] belirttiği gibi, indirgemecilik nesnelerin altında yatan temel fiziksel formlarla ilgilenir. Mondrian’ın bir ağacı soyutlayarak temel niteliklerine indirgediği, 1908’de The red tree ile başlayıp 1921’de Composition with Large Red Plane, Yellow, Black, Grey and Blue ile bitirdiği bitirdiği çalışmaları buna örnek gösterilebilir. Bilimde ise indirgemecilik iki şekilde karşımıza çıkar [2] [3] ve bu makalenin bağlamında her biri kendi başına incelenmelidir. Birincisi, bir kuramın yeniden kavramsallaştırılmasını içerir.…