İnançlar ve arzular gibi önermesel tutumların, kelimenin tam anlamıyla, olmadıklarını; bunların sadece spesifik fizyolojik durumların hatalı ve yerinden edilmesi gereken ifadeleri olduğunu savunan eliminatif materyalizm zihin felsefesindeki itibarını biraz da olsa kaybetmiş gibi görünüyor. Bunun sebeplerinden en önemlisi bu oldukça radikal tutumun kendi kendini çürüttüğünün düşünülmesidir. Zira, John Heil’in de ortaya koyduğu üzere, argümanlaın doğruluğundan emin olmak tutarlı öncüllerin doğruluğuna inanmak demektir. Bu bağlamda inançları resimden çıkaran eliminatif materyalizmin kendisi de bazı inançları gerektirdiği için, deyim yerindeyse, geri tepmiştir. Fakat…
Kategori: <span>Genel Zihin Felsefesi</span>
“Temsili Gerçekçilikten Emin miyiz?” başlıklı makalemde Berkeley’in idealizmine değinmiş ve algı felsefesindeki yerini tarihsel notlara dikkat ederek incelemiştim. Fakat makalenin konusu gereği Berkeley’i temsili gerçekçilik eleştrisi bağlamında ele aldığımdan analitik felsefe geleneği ile lişkisine değinmedim. Bu yazımda ise bu konuyu biraz daha ilerleterek ingiliz idealizminin G.E Moore’un The Refutation of Idealism [1] makalesi ile ilişkisine değineceğim. Önceki makalemde Berkeley’in felsefesini zaten tanıttığımdan aşağıya aynı paragrafı ekleyerek başlayacağım. Kendisinden sonraki 200 yıl düşünce dünyasında önemli bir yeri olan ve başta Matrix…
Zihin felsefesindeki temel fizikalist görüşlerden biri olan işlevselciliğin belkemiği olan çoklu gerçekleştirilebilik: nesnelerin fiziksel değil işlevsel tanımları oldugunu ifade eder. Örneğin son derece farklı fiziksel yapılara sahip olan sürüngenlerin, primatların ve yumuşakçıların kalpleri olduğunu söylerken, belirli bir kaç işlevi (oksijenli kanı vucüdün farklı bölgelerine ulaştırmak, hormon ve besin dolaşımını sağlamak vs.) karşılayan biyolojik bir organa sahip olduklarını ifade ederiz. Bu bağlamda bir kalp, çoklu gerçekleşebilen; yani farklı fiziksel durumlarda var olabilen işlevsel bir tanımı karşılayan şeydir. Fakat Lawerance A. Shapiro…
Günümüzde, algı nesnesinin dış dünyada bulunduğuna ve bize nörobilişsel bazı süreçlerce ulaştığına dair bir fikir birliği vardır. Bu fikir özellikle sinirbiliminin ciddi mesafe katettiği son 150 yılda oldukça yaygınlaştı. Zira beyni sadece akıl yürütmeyi sağlayan bir organ olmanın ötesinde, gerçekliği temsil etme niteliğine sahip bir bilgi-işlem yapısı olarak tanımladık. Bu sürecin duyusal kortekslerin (sensory cortex) işlevlerinin keşfi ile hız kazandığını söyleyebiliriz. Görüş görsel korteksle (occipital cortex), işitme işitsel korteksle (auditory cortex), dokunma somatoduyusal korketsle (somatosensory cortex) sağlanıyorsa, gerçekliğin temsili bu…