MacKay’in Anti-fizikalist Özgür İrade Argümanına Karşı

Son 200 yıldır insanı bir özne olarak değil, bir kuramlar sisteminin çıktısı olarak değerlendiriyoruz. Foucault ile birlikte hız kazanan bu süreç günümüz fizikalist felsefesinde entelektüel olarak en güçlü zeminine ulaştı. Tabii ki özgürlük kavramı da bu düşünce geleneğinden bir hayli nasibini aldı. Zira determinizm ve materyalist tek tözlü evren algısal süreçlerimizin tek sağlayıcıları ise seçim yapan bir özneye yer kalmaz. Açıkçası bu durumun zorunlu olarak pesimizmle sonuçlanacağını düşünmenin oldukça subjektif olduğunu düşünüyorum. Çünkü deterministik bir evren kişi için bir felaket senaryosu da olabilir, normatif önermelerden uzaklaşmak için bir kapı aralığı da. Zira bir şeyin ne olduğu ve nasıl hissettirdiği ayrı soruların konusudur. Birisi için argümantasyon sağlanmalı iken diğeri için nasıl hissediyorsak öyledir. Yani, özgür irademizin olup olmadığı konusu rasyonel bir akıl yürütme sürecinin nesnesi olmak durumundayken, bu durumun karamsarlığa yol açıp açmayacağı konusu hislerimize bağlıdır. Burada tehlikeli olan, şahsi tatmin sağlamak için bazı kavramların eksik tanımlandığı argümanlardır. Yani, rasyonalite hislere hizmet eden bir araç durumuna sokulur ve neredeyse her zaman eksik tanımlamalardan yola çıkarak yanlış bir çıktı sağlar.

Bu bağlamda, Donald MacKay’in özgür irade argümanının hislerine dayalı olduğunu düşünüyorum. Çünkü The Clockwork Image: A Christian Perspective on Science kitabında determinizmi ele alış şekli bir hayli alışılmadık ve kavraması güç bir anti-karamsarlık nesnesi olarak tanımlanmış. Gerçi neden böyle yaptığı kendim tarafından bilinemezdir ve bu makalenin konusu sadece argümanını çürütmek olacaktır. O halde önce MacKay’in argümanını tanıyalım.

MacKay’in Özgür İrade Argümanı

Tamamen deterministik bir evrende yaşadığınızı tasavvur edin. Burada zamanın başlangıcından sonuna kadar her şeyin temelinde fiziksel olgular vardır. Olasılık hiç var olmamıştır, bir şey ya gerçekleşecek ya da gerçekleşmeyecektir. Şimdi ise bir süper bilim insanı tanımlayalım. Bu kişi evrenimizdeki fiziksel olguların bütün bilgisine sahiptir. Misalen, tam olarak 15 dakika sonra bir baklava yemeyi tercih edeceğinizi, bu baklavayı tükettiğinizde vücudunuza alacağınız moleküllerin sayısını, konumunu, vücudunuzun bunları nasıl işleyeceğini; aldığınız şekerin psikoaktif etkilerini ve sayısız fenomeni tam isabetle biliyor olsun.

Bu bilim insanı ile bir akşam yemeğinde karşılaştığınızı var sayın. Siz restoranın menüsünden yemeğinizi seçtikten sonra tam sipariş verecekken bir anda sizi durduruyor, Margherita pizza sipariş edeceğinizi ve bundan emin olduğunu belirtiyor. Fakat bu durumda sadece bilim insanını yanlışlamak için farklı bir şey sipariş edebilir hatta restoranı terk edebilirsiniz. İki durumda da evrende olacak her şeyin bilinebileceğini çürütmüş olursunuz ve fiziksel olgulara indirgenemeyecek bilinciniz ile özgür bir seçim yaparsınız.

Yani yıldızlar, meteorlar, iklimler ve kara delikler gibi kaotik determinizmin nesnesi olan fenomenlerin bile davranışlarını hataya yer bırakmadan bilebilen bilim insanımız, bilinçli öznenin davranışlarını açıklamak konusunda sınıfta kalıyor gibi görünüyor. Fakat argümanın temelinde yatan sorunlar bu iddianın itibarını oldukça sarsıyor.

Reddiye

Tam sipariş vereceğiniz zamana T1, bilim insanımızın bizimle konuşup kararımızı etkilediği zamana T2 diyelim ve T1 zamanında moleküler seviyeden nörobilişsel süreçlere kadar Margherita pizzayı seçmemizi tamamen belirleyen 4 tane değişken olduğunu sayalım: A, B, C ve D. Eğer bilim insanımız bütün bu parametreleri ve değerlerini biliyorsa, T1 zamanında seçeceğimiz yemeği çoktan biliyor olacaktır. Fakat o, nedense gelip bizimle seçimimiz konusunda tartışmayı seçer ve hala T1 zamanındaki parametrelerin seçimimizi belirleyeceğini varsayar. Buradaki yanılgı, kendisi bizimle konuştuğu sırada (T2) seçimimize etki edecek yeni bir değişken sağlamış olmasıdır, buna E diyelim. Yani, T1 zamanındaki A, B, C ve D’nin etkileşiminden yola çıkarak T2 zamanındaki davranışımız hakkında akıl yürütmeye çalışır. Fakat T2 zamanındaki E değişkenini hesap etmeyi ihmal eder.

Bu argümandaki eksik determinizm anlayışı işte tam olarak buradadır. Eğer bilim insanımız evrende olacak her şeyi tahmin edebiliyorsa bizimle konuşmasını, bu konuşmanın karar verme sürecimize etkisini ve bu durumun nasıl sonuçlanacağını en başından bilmek durumundadır. Fakat o, bizimle konuşmasının da karar verme sürecimizde belirleyici olduğunu en başından bilimyormuş gibi görünür.

Kaynak

[1] Evangelical Quarterly: An International Review of Bible and Theology, E. The Clockwork Image. A Christian perspective on science. By Donald M. MacKay.(London: Inter-Varsity Press. 1974. 112 pp. Paper,£ 0.40.). Evangelical Quarterly: An International Review of Bible and Theology47(1), 55-55.