Bilgi Argümanı Neden Berbattır

Şu anki popülerliklerinin aksine, yaklaşık 20 sene önce zihin felsefesindeki fizikalist görüşler itibarsız görülüyordu. Postmodernizmin etkisinden hâlâ çıkamayan Batı fikir dünyası, deyim yerindeyse, fizikalist argümanlara karşı ellerinde ne varsa kullanmaya başladılar. Durum böyle olunca pek incelikli düşünülmemiş argümanların da söz konusu olacağı aşikâr olsa da, bazıları vardır ki popülaritelerine eşlik eden temel kavramsallaştırma hataları oldukça tuhaf ve tutarsız görünmektedir.

Bu yazımda bu argümanlardan biri olan bilgi argümanına, eleştirileri ile birlikte değineceğim. Okurun Mary’nin Odası (Mary’s Room) düşünce deneyi yoluyla tanışıklığı olduğunu düşündüğüm bu argüman yaklaşık 40 yıldır oldukça çeşitli eleştirilere maruz kalmış ve kendi adına nispeten zengin bir literatür oluşturmayı başarmıştır. Umuyorum ki bu makaleyle birlikte okur, bu popüler argümanın fizikalizmi çürüttüğü iddiasını incelikle değerlendirebilecektir.

Avustralyalı bir felsefe profesörü olan Frank Jackson, 1982 yılında yazdığı Epiphenomenal Qualia [1] makalesinde Mary’nin Odası düşünce deneyine yer verir. Jackson, dış dünyadan izole, görsel olarak sadece siyah ve beyaz uyaranlara maruz kalmış Mary adında bir bilim insanı hayal etmemizi ister. Mary, hayatı boyunca hiçbir renk deneyimlememiş olmasına rağmen odasındaki tamamen siyah ve beyaz bir görüntü sağlayan monitörü üzerinden araştırma yaparak renklerle ilgili bütün fiziksel olgular konusunda tamamen uzmanlaşmıştır. Örneğin, Mary nesnelerin üzerine düşen ışığın kısmen soğurulup sadece belli bir dalga boyundaki ışınların yansıdığını, bunun bütün nesnelerde ve durumlarda tam olarak ne şekilde olacağını ve renk algısının sinirbilimsel süreçlerini eksiksizce bilmektedir. Farz edin ki Mary bir gün dış dünyadan izole edildiği odadan çıkmayı başardı ve hayatında ilk kez bir rengi gerçekten gördü. Jackson’a ve pek çok kişiye göre, Mary bu durumda gerçekten yeni bir bilgi öğrenmiş olur. Böylece, evrendeki her şeyin altında fiziksel olguların olduğu görüşü olan fizikalizm yanlışlanmış olur.

Anlaşılacağı üzere, bu argümana yapılan reddiyelerin neredeyse tamamı Jackson’un bilginin doğasını kavrayışıyla ilgilidir. Zira Mary’nin renkler hakkındaki bütün fiziksel bilgileri öğrendiği iddiası ve bunu sağlarken kullandığı metot güçlü eleştirilere yol açmıştır. İlerleyen bölümde bu eleştirilerin bazılarına değinip, kanımca en güçlü ve basit cevap olan Flanagan’ın epistemolojik argümanı ile okura cevabın aslında ne kadar basit olduğunu göstermeyi umuyorum.

Yeti ve Tanışıklık Hipotezleri

Mary odayı terk edip bir rengi ilk kez gördüğünde olan şey tam olarak nedir? Jackson bu durumda Marynin yeni bir bilgi öğrendiğini söylese de Lewis [2] ve Nominorow [3] bu kavramsallaştırmaya süpheyle yaklaşmamızı önerir. Yazarlara göre, Mary odanın içerisindeyken renkerin ne olduğu (knowing that) hakkında olgusal bilgileri öğrenmektedir. Bu türden bilgiler (örneğin: ‘’mavi renk deneyiminin nedeni 400 – 490 nanometre dalga boyuna sahip ışının yansımasıdır’’)  sözdizimsel olarak ifade edilebilir ve Mary’nin renklerle ilgili öğrendiği literatürün tamamını kapsar. Fakat Mary odadan çıktığında edindiği şey sadece yeni bir yetidir, yani renklerin nasıl olduğu (knowing how) yetisi. Benzer şekilde, bir nesneyi hayal etme, hatırlama ve öğrenme gibi bilişsel durumlar da bilgi değil, yetidirler. Bu bağlamda, Mary fenomenal olarak ilk kez deneyimlediği renkleri hatırlama ve nasıl olduklarını görme gibi yetiler kazansa da, bu durumlar ontolojik olarak önermesel bilgiden epey farklıdırlar ve fizikalizmi çürütmek için kullanılmaları yanlıştır. 

Fakat bu argüman berabarinde getirdiği sorularla kendini fizikalizmin aleyhinde bir poziyona sokar. Zira bir şeyin fenomenal karakterini öğrenmek onun hakkında akıl yürütmemize ve önermesel içeriğe sahip bilgiler üretebilmemize olanak tanır. Örneğin, Loar [4], ilk kez kırmızı rengini gören Mary’nin ‘’kırmızıyı görmek böyle bir şeyse X şekilde değildir’’ gibi önermesel bilgilere sahip olacağını söyler. Benzer şekilde, Levin [5], Mary’nin ilk kez gördüğü renklerin fenomenal karakterinin diğer mental durumları ile ilişkisi üzerine pek çok önermesel bilgiye sahip olabileceğini söyler.

Conee [6] ise, Mary’nin odadan çıktığında deneyimlediği şeyin ne renklerin nasıl olduğu yetisiyle ne de önermesel bilgilerle açıklanamayan yeni bir epistemolojik kategori: tanışıklık bilgisi olduğunu söyler. Bu bağlamda sadece renkler için değil, herhangi bir nesne için önermesel bilginin ötesinde, duyularla kurulan direkt algısal süreç bu tür bilgiyi sağlar. Örneğin, bir kişi vitrinlerin işlevi ve formu hakkında eksiksiz önermesel bilgiye sahip olsa bile, sadece bir vitrinin fenomenal temsiline ulaştığı anda tanışıklık bilgisine sahip olacaktır. Fakat tanışıklık bilgisinin de nasıl olduğu bilgisi gibi önermesel tutumları içermesi, böyle bir kategoriye gerçekten ihtiyacımız olup olmadığının ve öğrenilen her şeyin tanışıklık bilgisi olarak tanımlanabileceğinin (bununla birlikte gelen problemler hayal edebilirsiniz) belirsiz olması gibi eleştiriler Conee’nin hipotezinin itbarını kanımca oldukça sarsar. 

Mary’nin odanın içindeki öğrenme etkinliğiyle ilgili epistemolojik itirazlara geçmeden önce değinmek istediğim bir nokta daha var. Bu, elminiatif materyalizmin radikalliğini aratmayacak şekilde, Mary’nin odadan çıktığında aslında yeni hiç bir şey öğrenmediği görüşüdür. İlk bakışta şeylerin fenomenal karakterinin direkt deneyim dışında öğrenilemeyeceği düşünse de Loar [4] ve Pereboom [7] gibi düşünürler Mary’nin deneyimlediği şeyin sadece öğrendiği bilgileri temsil etmenin yeni yolları olduğunu düşünürler. Örneğin, sıcaklık deneyimi nasıl çevremizdeki atomların ortalama kinetik enerjisini temsil etmenin yeni biçimiyse, Mary’nin deneyimlediği renkler de öğrendiği gibi nesnelerden yansıyan dalga boylarını beyninin işlemesini ifade etmenin yeni bir biçimidir. Bu durumu daha iyi anlamak için Denett’in Bilinç Açkılanıyor klasiğinden bir düşünce deneyini inceleyelim [8]. Farz edin ki Mary odadan çıktığında onu aldatmak için maviye boyanmış bir muz gösteriliyor ve muzların bu renkte olduğu söyleniyor. Fakat bu durumda beyin aktivitesini incelikle gözlemleyebileceği bir cihazı olan ve renklerle ilgili fiziksel bilgilerin tümüne sahip olan Mary, hem mavi hem sarı renginin beyininde sebep olduğu nöral aktiviteyi bileceği için kandırıldığını anlayabilecektir. Buradan hareketle Mary’nin yeni bir şey öğrenmediğini ifade eden Denett, Mary’nin mavi renginin fenomenal karakterini öğrenmediğni düşünmemiz için bize hiç bir sebep sunmaz. Zira Mary’nin optikten sinirbilimine kadar mavi ve sarı arasındaki farklara dair öğrendiği bilgilerin hiçbiri mavi renginin bir algı nesnesi olarak neye benzeyeceğini gösteremez. 

Bütün Fiziksel Bilgiler Problemi

Mary’nin odasındayken öğrendiği bilginin kapsamı fazlaca iddialı ve şuanki bilimsel literatürün oldukça ötesinde görünüyor. Durum böyleyken bilgi argümanının problemleri, Lewis’in ve diğerlerinin incelikli argümanlarının ilgilendiği sorunlardansa çok daha basit sorularla keşfedilebilir: Renklerle ilgili fiziksel bilgilerin tamamına sahip olmak ne anlama gelmektedir, bu mümkün müdür, peki bu bilgilerin renklerin fenomenal temsili ile ilişkisi nedir? Stoljar [9] argümanın temellerine yöneltilen bu şüphecilikle, bilgi argümanının fizikalizmin yanlış olduğunun ilanı için yeterli olmadığını belirtir. Zira Jackson, renklerle ilgili bütün fiziksel bilgilerin renklerin fenomenal karakterini içermediğini gösterebilecek hiç bir şey ortaya koymaz. Belki de Mary’nin öğrendiği astronomik miktardaki bilginin bir kısmı, henüz bilmediğimiz ve çağdaş bilimsel yöntemin kapsamının dışında; fenomenal niteliklerin algılanmasını fiziksel süreçlerin öğrenilmesiyle mümkün kılacak durumları içeriyor olabilir. Fikrim sorulacak olursa, bu süperpozisyon gibi kuantum mekaniklerinden daha çılgınca görünmüyor.

Metafiziksel Fizikalizm ve Dilsel Fizikalizm Ayrımı

Buraya kadar Mary’nin deneyimlediği fenomenal durumların yeni bir yeti biçimi, tanışıklık bilgisi, farklı bir temsil biçimi olduğuna; daha spekülatif olarak odasında ders çalışarak bu durumları öğrenilebilme ihtimalinin dışlanmadığına yönelik itirazları derledim. Fakat kanımca Jackson’a verilen en güçlü cevap Flangan [10] tarafından 1992 yılında Consiousness Recosnidered kitabında basit bir kavramsallaştırma ile sağlanmıştır. Flanagan, bütün fiziksel olguların bilimsel dille ifade edilebilmesini dilsel fizikalizm, her şeyin temelinde fiziksel olguların olduğu ontolojik görüşünü ise metafiziksel fizikalizm olarak tanımlar. Bu bağlamda, odanın içindeyken bir monitör yardımıyla sadece dilsel bilgilerle renk bilimini çalışan Mary, odadan çıkıp yeni bir şey öğrense bile bu sadece dilsel fizikalizmi çürütür. 

Flanagan’ın ifadesiyle: 

“.….deneyim metafiziksel fizikselcilik için bir sorun teşkil etmez. Sonuçta bu, fiziksel bir olaydır. Tamamlanmış fizik, kimya ve nörobilim, işlevsel rol tanımıyla birlikte kırmızı deneyiminin ne olduğunu; yani, kırmızı deneyimlerinin nasıl gerçekleştiğini, işlevsel rollerinin ne olduğunu ve benzerlerini açıklayacaklardır. Ancak hiçbir dilsel tanım, birinci şahıs deneyiminin kırmızı deneyiminin nasıl bir şey olduğunu tam olarak yakalayamaz. Bu sadece birinci şahısta yakalanır. Orada olmanız gerekir.” [10] (s.100)

Bilgi argümanının savunucularının, eğer Mary odadan çıkıp yeni bir şey öğreniyorsa bile, bu durumun Mary’nin öğrenme metodunun sınırlılığının ötesinde ontolojik bir iddiaya hizmet ettiğini göstermeleri gerekir. Eğer Mary’nin dilsel fizikalizmin ötesindeki bilgilere erişebildiğini iddia ediyorlarsa şayet; bu durumda, Stoljar’ın bahsettiği gibi, bu bilgilerin renklerin fenomenal karakterini içermediğini gösterebilecek bir nedenin olmadığını görürüz. Bütün bunlardan hareketle söyleyebiliriz ki: Mary’nin epistemolojik macresındaki derin boşluklar, Jackson’un bilgi argümanının fizikalizmi çürüttüğü iddiasına inanmamamız için bize güçlü bir motivasyon sağlar

Kaynaklar

[1] Jackson, F. (1982). Epiphenomenal Qualia. The Philosophical Quarterly (1950-), 32(127), 127–136. https://doi.org/10.2307/2960077

[2] Lewis, D., 1983, “Postscript to ‘Mad Pain and Martian Pain’”, in D. Lewis, Philosophical Papers (Volume 1), Oxford: Oxford University Press, 130–132

[3] Nemirow, L., 1980, “Review of Thomas Nagel, Mortal Questions,” Philosophical Review, 89: 473–477.

[4] Loar, B., 1990 [1997], “Phenomenal States”, Phenomenal Perspectives 4: Action Theory and Philosophy of Mind (1990), 81–108; revised version in N. Block, O. Flanagan & G. Güzeldere (eds.) The Nature of Consciousness: Philosophical Debates, Cambridge, MA: MIT Press, 1997, 597–616.

 [5] Levin, J. (1986). Could love be like a heatwave?: Physicalism and the subjective character of experience. Philosophical Studies: An International Journal for Philosophy in the Analytic Tradition, 49(2), 245-261.  

[6] Conee, E., 1994, “Phenomenal Knowledge”, Australasian Journal of Philosophy, 72: 136–150

[7] Pereboom, D., 1994, “Bats, Scientists, and the Limitations of Introspection”, Philosophy and Phenomenological Research, 54: 315–329

[8] Dennett, D. C. (2017). Bilinç Açıklanıyor, çeviren: Sibel Kibar. İstanbul: Alfa yay.

[9] Stoljar, D., 2006, Ignorance and Imagination: The Epistemic Origin of the Problem of Consciousness, Oxford: Oxford University Press.

[10] Flanagan, O., 1992, Consciousness Reconsidered, Cambridge: M.I.T. Press.